Van Gölü kıyısında bir açık hava müzesi
Ahlat, Anadolu’da ulu bir çınarın köklerini ilk salmaya başladığı şehirdir. Van Gölü’nün kuzey kıyısında kaleleri, tarihi cami ve çeşmeleri, kümbetleri, hanları, hamamları ve “Anadolu’nun Orhun Abideleri” diye adlandırılan abidevi mezar taşları ile ünlü bir açık hava müzesidir. Büyük Selçuklu İmparatorluğu’na bağlı olarak kurulan Ahlatşahlar Devleti’nden başlayarak yaygınlaşan ince mimari anlayışın taş işlemesinde ulaştığı zirvenin adıdır Ahlat. Bu zirve, başta Divriği olmak üzere Ahlatlı mimarların Anadolu’da ortaya koyduğu eserlerle kendini ispatlamış, Türk Mimarlık tarihine altın harflerle imzasını atmıştır.
Van Gölü kıyısında bir açık hava müzesi İstanbul için Boğaziçi neyi ifade ediyorsa, Van Gölü’nün kuzeyinde yeşil ve mavi ile bütünleşen ve ‘Anadolu’nun Tapu Senedi’ olarak adlandırılan Ahlat da aynı şeyleri ifade eder. Van Gölü kıyısında yumuşak bir eğimle yükselen araziler, buradaki insan yerleşimleri için ideal bir konum oluşturur. Ahlat, tarih boyunca ünlü Madavans ve Uludere Vadileri ile insan yerleşimlerinin merkezi olmuştur. Günümüzde de bölgenin tatil yeri ve mesire alanı konumundadır.
Coğrafi konumu, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri, Van Gölü’nün kuzey kıyısındaki eğimli arazisi ve geniş ovası ile ilk tarih çağlarından beri farklı kavimlerin yerleşim alanı olan Ahlat, Urartu, Roma, Bizans ve İslam uygarlıklarının önemli bir merkezidir. Anadolu’da İslam ordularının ilk fethettiği şehirlerden biridir. Hz. Ömer zamanında, Hicret’in 20. yılında (Miladi 641) fethedilmiştir. Türklerle tanıştığında Müslümanların yaşadığı bir şehir olan Ahlat, Malazgirt Zaferi’nden önce bir Selçuklu üssü konumu kazanmıştır. Türk birliklerinin Anadolu’yu Türkleştirmek için akınlar düzenlediği ve aldıkları ganimetlerle birlikte geri döndükleri merkezdir. 1071’deki büyük zaferden sonra ise iskân amacıyla Anadolu’ya akan Türk boylarının ilk durak yeridir. Bu dönemde bölgeye gelip çadırlarını kuran Türk boyları, nüfusun 300 binlere kadar çıkmasını sağlamıştır. Büyük Selçuklu İmparatorluğu döneminde zenginleşen, hanları, hamamları, camileri, kümbetleri, sarayları ve kervansarayları ile “Kubbetül İslam” unvanını alan Ahlat, Erciş’e kadar uzanan büyüklüğü ile bir köprübaşı olmuştur.
Ahlat’tan yetişen ilim adamı ve sanatkarlar Anadolu, İran, Irak ve Horasan içlerine kadar yayılmış, mimarlar büyük eserler ortaya koymuşlardır. Örneğin; Selçuklu sanatının zirvelerinden biri kabul edilen Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, Ahlatlı mimarların eseridir. Ahlat, İslam dünyasında ‘Kubbetül İslam’ unvanını alan dönemin üç büyük şehirden biridir.
Ahlat’ta bulunan ve İslam dünyasının en büyük tarihi kabristanı olan Selçuklu Kabristanı, 3-4 metre yüksekliğindeki abidevi mezar taşları ile dev bir açık hava müzesi konumunda; Türk tarihi açısından bir tapu belgesi niteliğindedir. Kümbetler ve mezar taşlarındaki taş işçiliği, süslemeler, motifler ve yapıldıkları döneme ait verdikleri bilgiler ile ayrı bir öneme sahiptir. Abidevi mezar taşlarındaki likenlerin temizlenmesi için Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Recai Karahan başkanlığında çalışma başlatılmış, abidevi mezar taşları düzeltilerek temizlenmeye başlanmıştır.
Ahlat Kaleleri
Doğu ve Batı uygarlıkları arasında köprü vazifesi gören Ahlat, fethedilmesi zor bir kaleye sahipti. Ahlatşahlar döneminde yıkılıp yeniden inşa edilerek güçlendirilen ‘Ahlat Kalesi, Anadolu’ya yapılan Türk akınlarında üs olarak kullanılmıştır. ‘Taht-ı Süleyman Mahallesi’nde sarp kayalıklar üzerine inşa edilen ‘iç kale’ kısmı günümüze kadar ulaşmıştır. Yerleşimin değişmesi sonucu, Kanuni Sultan Süleyman’ın İran seferleri sırasında Ahlat’a, hemen Van Gölü kıyısına yeni bir kale yapılmıştır. Osmanlı Sahil Kalesi, günümüze ulaşan önemli eserlerdendir.
Ahlat’ta geçmişteki yerleşimler daha çok akarsuların ve derelerin kenarında yoğunlaşmıştır. Buna bağlı olarak temizliğin sembolü ve su medeniyetinin ürünleri olan yüzlerce hamam ve çeşme yapılmıştır.
Camiler
Ahlat’ın geçmişteki ihtişamını ve ‘Kubbetül İslam’ lakabını günümüze ulaştıran çok az eser kalmıştır. Bunların en eskisi Selçuklu Kalesi karşısında kazılarla ortaya çıkarılan ‘Ulu Camii’ ve onun 100 metre ilerisinde bulunan 1477 tarihli ‘Bayındır Mescidi’dir. Osmanlı Kalesi içinde iki tarihi cami günümüze ulaşmayı başarmıştır. Bunlar 1565’te yapımı tamamlanan İskenderpaşa Camii ve 1584’te tamamlanan Kadı Mahmut Camii’dir. Ahlat taşından yapılan iki cami farklı mimari özelliklere sahiptir. İskenderpaşa Camii’nin kubbesi tuğla ile örülmüştür. Günümüzde Ahlat’ta yapılan camiler ise geçmişi aratmayacak güzelliktedir. Özellikle yeni inşa edilen Ahlat Merkez Camii, günümüz ince zevkinin ve cami mimarisinin orijinal özelliklerini taşımaktadır.
Selçuklu Kabristanları
Ahlat, “Anadolu’nun Orhun Abideleri’ olarak adlandırılan mezar taşları ile ünlüdür. Her biri 3-4 metre boyundaki bu muhteşem mezar abideleri, tek parça taşın ince ince işlenmesi ile yapılmıştır. ‘Şahideli Mezarlar’ diye adlandırılan bu sembolik mezar taşları, yapıldığı dönemin ilim, kültür, sanat ve zenginliğini yansıtan birer şaheserdir. Ahlat’taki mezarlıklarda yaklaşık 1000 civarındaki ‘şahideli mezarlar’ dışında, basit mezar türü olan ‘çatma lahitler’, her biri birer sanat şaheseri olan ‘prizmatik sandukalar’ ve Anadolu’nun başka hiçbir yerinde görülmeyen ‘akıt’ denilen oda şeklinde aile mezarları da mevcuttur. Mezar taşları üzerinde ayet ve hadislerin yanı sıra, yapan sanatkarı belirten kitabe ve mezar sahibinin kimliği ile onu öven güzel sözler ve edebi metinler bulunmaktadır. Ahlat’ta 6 büyük tarihi kabristan bulunmaktadır.
Kümbetler
Kümbetler, Ahlat’ın geçmişteki ihtişamını günümüze taşıyan anıt mezarlardır. Kümbetlerin özelliği, iki katlı olarak inşa edilmiş olmalarıdır. Alt katı mezar odası, üst katı ise ‘mescit’ten oluşur. Kümbet, Türk geleneğinde yer alan ‘çadır’ın mimariye uyarlanışı olarak tanımlanabilir. Hükümdarlar veya dönemin ileri gelenlerinin defnedildiği mezar odalarının kapıları Türklerin geldiği, ‘aydınlık’ ifadesi olan ‘doğu’ya bakar. Üst kattaki mescitlerin girişleri ise çift taraflı merdivenle kuzeyden verilmiştir. Ahlat’ta gezilip görülebilecek 14 kümbet vardır. İnce süslemeleri, harika hatlarla taşa işlenen ayet ve hadisleri, kitabeleri ve Türk töresini yansıtan motifleri ile Türk mezar abidelerinin şaheserleri olarak kabul edilirler. Ahlat kümbetlerinin en önemlileri, Emir Bayındır Kümbeti, Ulu Kümbet, Hasan Padişah Kümbeti, Erzen Hatun Kümbeti ve Çifte Kümbetlerdir.
Su Medeniyeti
Ahlat’taki akarsuların üzerine yapılan köprülerden günümüze sadece Bayındır Köprüsü ulaşmıştır. Kanuni Sultan Süleyman’ın tahtını kurduğu mahallede yer alan köprü kesme taştan yapılmıştır. Köprünün altından akan dere, 50 metre ileride sevimli, küçük bir şelale oluşturur. Geçmişte çok fazla hamamın bulunduğu Ahlat’ta, günümüze sadece İskenderpaşa Hamamı ulaşmıştır. Kapılan kazılarda da Bayındır Köprüsü’nün yakınında ‘Büyük’ ve ‘Küçük’ olarak adlandırılan iki tarihi hamam daha ortaya çıkarılmıştır. Selçuklu Kalesi’nin karşısındaki bu iki hamam, süslemeleri, ısıtma sistemi, su şebekesi ve yıkanma kabinleri ile önemli mimari özelliklere sahiptir.
İkinci Kapadokya
Ahlat, yeni yeni keşfedilen halk arasında ‘Mağara Evler’ denilen kaya yerleşimleri ile yeni bir Kapadokya olmanın eşiğindedir. Son yıllardaki araştırmalar ile Ahlat’taki vadilerde 1000’in üzerinde kaya yerleşimi bulunduğu tespit edilmiştir. Neolitik Çağ’a kadar uzanan bu mağara yerleşimleri, Harabeşehir’den başlayarak devam eden Madavans Vadisi ile Ahlat’ın doğusunda yer alan ve müthiş bir konyon olan Uludere Vadisi’nde yoğunlaşmıştır. Kayaların içine oyulan tek ve çift katlı evlerin yanı sıra galeri tarzında, nereye kadar uzandığı bilinmeyen kaya yerleşimleri de vardır. Yuvadamı Köyü civarında doğal ve yapay mağaraların yanında kayalara oyulmuş nişler, sunaklar, kaya mezarları ve özellikle bölgenin en büyük tarih öncesi mezarlığının bulunması, Ahlat’ı gelecekte turizmin yoğunlaşacağı önemli bir merkez haline getirmektedir.
Ahlat, başta Van Gölü olmak üzere doğal güzellikleri, Nemrut´un zirvesindeki krater gölleri, yaylaları; bir dantela gibi işlenmiş taşlarla yapılan abidevi eserler ile doğal bir müze ve yeryüzü cennetidir.
Göller Bölgesi
Ahlat, doğusunda Türkiye’nin en yüksek üçüncü dağı olan Süphan Dağı (4058 m), batısında Türkiye’nin en büyük krater gölüne sahip Nemrut Dağı, kıyısında bulunduğu Van Gölü ile çok özel bir yere sahiptir. Kuzeyinde yer alan Nazik Gölü, tatlı suyu ile tarımda sulamaya imkân vermesinin yanı sıra tam bir kuş cenneti ve doğa harikasıdır. Başından yaz kış kar eksik olmayan Süphan, dağcıların ilgi odağındadır.
Nemrut Krater Gölü sazlıkları, kuşları ve ters lale gibi endemik bitkileri ile Türkiye’de eşine ender rastlanır doğal güzelliğe sahiptir. Ahlat’a 25 km. mesafedeki Nemrut Krater Gölü, (3050 m) biri büyük beş göle sahiptir. Aynı gölün içinde sıcak ve soğuk su kaynaklarının birlikte bulunması büyük ilgi görmektedir. Nemrut sırtlarında ve Ahlat’taki tesislerde başta kayak olmak üzere kış sporları da yapılmaktadır.
İnci Kefali
Sodalı bir suya sahip olan Van Gölü’nün bölge insanına sunduğu en güzel gıda ‘İnci Kefali’dir. Sodalı suda canlıların yaşama şansı azaldığından ‘İnci Kefali’ daha çok tatlı suların göle döküldüğü ağızlarda yaşamını sürdürür. Endemik özelliği olan, yani sadece Van Gölü’nde yetişen ‘İnci Kefali’, üreme dönemlerinde nehir yataklarına akın eder. Organik tarım, balıkçılık ve hayvancılığın yaygın olduğu Ahlat’ta geleneksel olarak yapılan birbirinden güzel yemekler herkesin damak tadına hitap eden önemli lezzetlerdir. Konaklama imkanlarının sürekli geliştiği Ahlat’ta, Van Gölü’ne sıfır iki otel ile Belediye Konukevi ve Öğretmenevi güler yüzlü hizmet vermenin çabası içindedir. Tertemiz kumsalları, tarihi dokusu, ülkemizin en büyük krater gölüne sahip Nemrut Krateri ile Ahlat, Türk misafirperverliğinin zarif örneklerini sunmak için ziyaretçilerini bekliyor.
Yazar & Fotoğraf: Ali İhsan Gülcü