Amasya, Safranbolu, Beypazarı Berat Hep aynı zevk, hep aynı tat
Osumi Irmağı’nı sağınıza alıp, şehre girerken 1777 yılına tarihlenen Kurt Ahmet Paşa Köprüsü’nün üzerine çıkıp da Berat’ın yaslandığı vadiye bakarsanız “Yahu! Nehre, vadiye baksan burası Amasya, çatılara, pencerelere, kapılara baksan burası tıpatıp Safranbolu, Filibe veya Ohri değil mi?” diye kendinize sormadan edemezsiniz.
Esasında bunu söyleten Osmanlı’nın Anadolu’dan Rumeli’ye beraberinde taşıdığı merhum A. Haluk Dursun Hocamızın vasfı ile 3 selim formülü. “Akl-ı Selim, Kalb-i Selim ve sözü edilen estetiğin temeli Zevk-i Selim”.
Bu üç selim Amasya’dan; ortasından nehir geçen vadinin iki yamacına şehir kuruluşunun en güzel formülünü, Safranbolu’dan da latif ve zarif ev mimarisinin Rumeli’ye adapte üslubunu Berat’a getirip dantel gibi işlemiş… Bir de ismi beyaz anlamına gelen Berat olunca şehrin silüeti gönle inşirah veren bir sıfat kazanmış.
Şehrin dini mimari unsurları yani camiler ve diğer yapılar, 1967’deki kültür devriminde büyük tahribata uğramış. Ama şehir genel manzara itibarı ile hala Osmanlı Şehri özelliğini korumakta. Kale içi ve çevresi Safranbolu’dan başlayıp, Filibe ve Ohri’de devam eden ev mimarisi çizgisinin özelliklerini yansıtmakta.
Arnavutluk’un dördüncü büyük şehri olan 180 bin nüfuslu müze şehir Berat’ın meydanında 1828 yılında inşa edilen Bekârlar Camii, bir diğer adı ile Süleyman Paşa Camii, kalem işi tezyinatı ile öne çıkmakta.
Biraz daha yukarı doğru cami, tekke ve medrese üçlüsü yer almakta. Özellikle işlemeli ahşap tavanlı, kiremit çatılı 1492’de inşa edilen Sultan 2. Beyazıt Camii, hem mimari güzelliği hem de genç cemaati ile dikkat çekiyor.
Revakları, beyaz taş işlemeciliği ve şirin kiremit çatısı ile Şeyh Hasan Halveti Tekkesi oldukça iyi durumda ama faal değil.
Hacı Sinan Medresesi Beyazıt Camii’nin doğusunda yer alıyor ve cami ile aynı dönemden. İki katlı, taş ve ahşap mimarili, kiremit çatılı medrese Arnavutluk’un en eski medreselerindenmiş. Ancak şimdi asli görevinin dışında Eski Eserler Kurulunun Ofisi olarak hizmet veriyor.
Tekke’yi, Medrese’yi gördükten sonra Cuma namazını Beyazıt Camii’nde genç ve eğitimli İmam Efendi’nin arefesinde olduğumuz Ramazan Ayı’nın faziletlerini ihtiva eden uzunca hutbesi ile eda ediyoruz.
Namazdan sonra caminin hemen yanı başındaki börekçiden sonuna yetiştiğimiz Arnavut tepsi böreğinin tadına bakarak çarşıda yürümeye başlıyoruz. Enver Hoca dönemi sonrası alışmadıkları dünyaya ekonomik ve sosyal uyumun sancısını çeken Arnavutların eski dönemin izlerini yaşayan tedirgin ve yorgun bakışlarını fark ederek Kurşunlu Camii’ne geliyoruz. Diğer adı Uzguroğlu Ahmed Bey Camii. 1554 yılında yapılmış ve oldukça iyi durumda. Kare planlı tek minare ve şerefeli camide ilgimizi çeken şey yüksek sayıda hanımlardan oluşan Cuma cemaati olması. Berat’ı öne çıkaran özgün ve güzel ev mimarisinin yoğun olarak gözlemlendiği bölgelerden biri ise Mengalem Mahallesi.
Arnavut taşçılık sanatının izini taşıyan sokaklarında yürüyerek bu evleri temaşa ayrı bir zevk. Şirin Berat evlerinin arasından yokuşa vurup, bir süre yürüdükten sonra zeytin ve çam ağaçlarının içinden geçip, ünlü Berat Kale’sinin kapısına dayanıyoruz. İnşa tarihi Milattan Önce 6.yüzyıllara kadar uzanan kale, Osmanlılar tarafından 1417’de tamir görmüş. Kale içi ev mimarisi, bizim Antalya ve Alanya Kaleiçi ev mimarisini andırıyor. Evlerin arasındaki taş sokaklarda yürürken iki yanınızda evlerin taş örme duvarlarından sarkan sarmaşıklar size eşlik ediyor ve ortam bizim bugün şehirlerimizde kaybettiğimiz Arnavut kaldırımlı sokaklarda yürüme zevkimizi bize yaşatıyor.
Kale içinde tamirat görmüş kilisenin yanı sıra kırmızı tuğlalardan yapılmış, minaresinin kaidesi ile şerefe dışındaki bölümleri yıkılmış mahzun bir camii hüzünlü bir manzara teşkil etmekte. Ayrıca camiye yakın bir yerde kalenin su ihtiyacını karşılamak üzere yapılmış muhtemelen inşası Bizans dönemine kadar uzanan çok büyük bir sarnıç var. Kalenin surlarından Osumi Irmağı’nın suladığı vadiyi seyretmek doyulmaz bir temaşa zevki yaşatıyor.
Yazar: Mustafa İsmet Saraç
Fotoğraflar: Bülent Katkak