Gagavuzlar
Milattan sonra, 5. yüzyılı takiben Orta Asya’dan koparak ister ot bitti deyin ister dünyaya düzen vermek akıllarına düştü deyin Hazar’ın güneyinden batıya yönelen Türklerin İran’dan geçişleri, İslam Dünyası ile sıcak temasları ve Müslüman oluşları ile Anadolu’da biten hikâyesinin aidiyetimiz dolayısıyla hemen hemen hepimizin bilinçaltında bir yeri vardır. Türkiye coğrafyasında ismen ve cismen bu etnik yapı tarih sahnesindedir. Bu taife için geçerli algı, Türk eşittir Müslüman imajıdır.
Ancak Hazar’ın ve Karadeniz’in kuzeyinden giden Türk boyları Avarlar, Hazarlar, Macarlar, Bulgarlar, Kumanlar, Peçenekler, Uzlar Bizans içinde, Karadeniz’in kuzeyi ve batısında ve de Macaristan içlerinde Hristiyan olmuşlar ve yerel ırklarla karışarak asilime olmuşlardır. Ancak bunlardan kendilerine sorulduğu zaman Türklük algısını bugüne kadar Çuvaş ve Yakut Türkleri ile 11.yüzyıldan sonra Asya’dan göç eden Gagavuzlar devam ettire gelmişlerdir.
Bugün Ukrayna, Romanya, Bulgaristan, Moldova, Yunanistan ve bir miktar da Türkiye coğrafyasına yayılmış olan Gagavuzlar isimlerinin kökenini “Gök” kelimesi ile “Oğuz” kelimesinin birleşimi olan “Gökoğuz” olarak belirtirler ve kendilerini Peçenek, Oğuz ve Kıpçak Türklerinin karışımı olarak görürler.
19.yüzyıl başından itibaren Rusya, Romanya ve Almanya egemenliğinde kalan Gagavuzlar, 1994 yılından bu yana Moldova’ya bağlı, başkenti Komrat olan Özerk Gagavuz Yönetimi olarak varlıklarını sürdürüyorlar ve bugünkü nüfusları 165 bin civarında…
Türkiye’den Moldovya ile kültürel ilişkileri geliştirmek ve özellikle devletimizin son yıllarda yakinen ilgilendiği akraba topluluklardan Gagavuzları tanıma amacıyla hayır hasenat eksenli tanınmış bir hanım sivil inisiyatif mensubu 30 misafirimiz ile geldiğimiz Moldovya’da Başkent Kişinev’de geniş bulvarlı, geniş meydanlı ve görkemli hükümet binalarını barındıran sosyalist dönem mirası mimari dokuyu tanımamızın ardından otobüsle 1 saat mesafedeki Gagavuzya bölgesine geldik.
Özerk Bölge girişinde bizi Türkçe “Gagauziya” , “Komrat Dolayı” yazısı karşıladı. Hemen inip önünde içimizi saran hoş bir aidiyet duygusu ile ilk fotoğraflarımızı çekip yola devam ettik.
Komrat şehir girişinde ise yine bize çok latif ve hoş levha sizi karşılıyor. “Komrat. Gagavuzya’nın Baş kasabası” Başkent beklentisi ile şehre girerken yeni bir coğrafya terimi ile tanışmanın esprisini aramızda paylaşıyor, buranın mütevazi bir Anadolu kasabasından öte geçemediğini ve levhada yazanla manzaranın tam bir tevafuk içinde olduğunu görüyorsunuz. Bu ahval içinde şahsen benim ilk merakım benden daha çok Türk kökenine yakın ama farklı dine mensup insanlar ile iki kelam etmek onları daha yakinen tanımak oldu. Yalnız genel görünüm, kılık kıyafet, alt yapı Kişinev’e nazaran maalesef Sosyalist dönem ve sonrasının çöküntüsünü üzerinden atabilmiş değil.
Tabii, 30 hanım misafirle buraya gelince Özerk Yönetim Başkanı İrina Hanım ile de tanışmak istiyoruz ama kendisi buraların önemli bir gelir kaynağı olan bağcılık işiyle de meşgul olduğundan dolayı öğleden sonra mecburi olarak bağının bakımı ile ilgili olarak köyüne gitmiş, maalesef kendisiyle görüşemiyoruz. Ama bu, o kadar hoş bir etki bırakıyor ki bizde, düşünebiliyor musunuz özerk yönetim başkanı bir hanım, bu sonbaharki hasada zarar gelmesin diye bağına çalışmaya gidiyor. Buralarda hayat çok mütevazı…
Gezimizin devamında Sayın Cumhurbaşkanımızın adına devletimizin açtığı huzurevine gidiyoruz. Son derece güzel döşenmiş ve tüm ihtiyaçların düşünüldüğü mekânda Türkiye’den getirilen şallar, battaniyeler ve terlikler dağıtılıyor. Ufku ve vizyonu genişlemeye başlayan bir devletin din farkı olmadan kendi soydaşına uzak coğrafyalarda böyle yardım elini uzatmasının insanların yüzünde bıraktığı ifade içimizde bir başka duygular uyandırıyor.
Şehrin oldukça eskimiş, ancak eskiden beri kültüre verilen önemin bir göstergesi olan tiyatro salonuna davet ediliyoruz. Yaş ortalaması 60’ın üstündeki folklor ekibinin çok hoş kostümleri, kulak üstü çiçekleri ile Geleneksel Gagavuz Düğünü’nün kız istemeden gerdek sonrası akraba ziyaretine kadar olan sürecini sergiledikleri gösteriyi, hanım misafirlerimizin bizzat gösteriye katılımları ile izledikten sonra şehrin mütevazı müzesinde Gagavuzların geçmişine tanıklık ediyoruz.
Şehri ortadan bölen iki yanı çınarlı bulvarın baş tarafından gelen çeşitli ton ve volümde artarda korna seslerine başımızı çevirince Sosyalizm döneminin hemen sonrası doğu blokunda ilk görünen manzaralardan birisi ile karşılaştık. Düşük yaşam seviyesinin aksine düğün ve merasimlerde kullanılmak üzere caddeleri dolduran üzeri açılabilen Amerikan malı limousin tipi araçlardan birinin üzerine yerleştirilmiş maket evlilik yüzükleri ortasından ahaliyi selamlayan yeni evliler. Kameraya çeken önde bir araç. Arkadan ortalığı korna sesine boğan düğün konvoyu.
Sonra şehrin merkezinde biraz daha sosyal yapının içine girince, çarşı pazar gezince bu tip memleketlerde karşınıza çıkan alışılagelen manzaralar. Küçük pasaj ve çarşıda bol miktarda Laleli ve Merter kökenli tekstil mallarını getirmiş ve mütevazı dükkânlarda askılara asmış Gagavuz ablalar maişet derdindeler.
Devletimizin burası ile olan yakın ilgisinin ilk örneği mütevazı ana cadde üzerinde Tika tarafından yeniden yapılandırılan Mustafa Kemal Atatürk Kütüphanesi olarak karşımıza çıkıyor. Kütüphane yetkilisi Paşa Hanım heyecanla faaliyetlerini bize anlatıyor ve resim sergisini gezdiriyor. Yunus Emre Enstitüsü’nün Türkçe kursları hakkında bilgi veriyor. Ayrıca Gagavuzya Dışişleri Yetkilisi Vitali Bey ile de güzel bir sohbetimiz oluyor. Çok hoş Trakya aksanı ile Türkçe konuşmaları insana çok sıcak geliyor.
Ancak böyle neşeli neşeli dolaşırken birden önümüze bir cenaze korteji çıkıyor. Kamyonetin arkasına yerleştirilen cenaze, yanındaki eski eşyaları, araç arkasından gelenler ve sırtlarına bağladıkları peştamal türü örtüler ve haçların arkasında üzgün ve ağlamaklı ilahiler kiliseye giden yakınlar, kiliseden cenaze törenini haber veren ağır aksak çalan çan sesi bu ilginç kompozisyonu tamamlıyordu.
Öğlen yemeğini yediğimiz Altın Palace Restaurant’da Gagavuz mutfağının tencere et yemekleri örnekleri gerçekten çok lezzetli. Garson hanımların bir kısmı Antalya’daki otellerde bir süre çalıştıktan sonra yeni dönmüşler. Şehirden ayrılmadan merkezdeki Ortodoks Kilisesi’ndeki haftalık ayinden çıkan teyzelerle kilise bahçesinde biraz oturuyor ve laflıyoruz. Artık yolun sonuna gelmiş son demlerinde ruhaniyete kendini vermiş teyzeler başta dediğim gibi hoş bir Trakya lehçesi ile “Artık buralarda iş kalmadı. Kadınlar İstanbul’a ailelerin yanına yardımcılığa, hasta bakmaya gidiyorlar. Geride kalan heriflere çocuklara zor oluyor.” sözleri bir sosyal gerçekliğe de işaret ediyor.
Son olarak; Devletimiz Gagavuzya ile çok yakından ilgili. Kişinev Büyükelçimiz Sayın Hulusi Kılıç ve Tika Moldova Koordinatörlüğü ve Yunus Emre Enstitüsü buralar ile ilgili önemli mesai harcadıklarını söylemeliyim.
Yazar: Mustafa İsmet Saraç
Fotoğraflar: Bülent Katkak