ORTADOĞU’DAN AMERİKA’YA DÜNYAYA PARMAK ISIRTAN BİR MÜZİSYEN
Romanlara, filmlere konu olacak kadar hareketli ve rengârenk bir hayat... Mümkün olabilecek en yüksek onura sahip aileye mensuptu. “Şerîf” unvânı, adının başında sanki önadıymış gibi yapışıktı. Kahramanımız Şerif Muhiddin Targan, Hazreti Peygamber’in Hazreti Hasan kolundan, 37’nci nesilden torunuydu. Osmanlı’nın siyasi geleneği gereği, Mekke’nin yönetiminin emanet edildiği emirlik, Şerîf ailesine verilirdi. Babası Ali Haydar Paşa, Osmanlı Mekke’sinin son emiriydi.
Targan, babası Ali Haydar Paşa’nın Osmanlı Devleti senatosunun ikinci reisliğini ve Evkaf Nâzırlığı yaptığı İstanbul’da, 21 Ocak 1892’de dünyaya geldi. Özel derslerle yetişmiş, devrin üniversitesi olan Dârülfünûn’un Hukuk ve Edebiyat Fakültelerinden mezun olmuştu. Hayatının dramatik sahneleri, Mekke’yi kaybettiğimiz çalkantılı günlerde başlayan Targan, diğer akrabaları gibi İngilizlerle işbirliğine girmeyerek devlete sadakatten ayrılmayan babası ve ailesiyle birlikte İstanbul’a geldiğinde, Osmanlı Devleti son nefesini vermek üzereydi. Aynı sadakati göstermeyen yakın akrabaları, İngiltere’nin masabaşında çizdiği sınırlarla devlet hâline getirilen eski vilayetlerimizin başına ‘hükümdar’ diye oturtularak ödüllendirilmiş; Faysal bin Hüseyin Irak’ın, Talal bin Abdullah ise Ürdün’ün kralı ilân edilmişlerdi.
Ali Haydar Paşa ve ailesi ise devlete sadakatin ödülünü, Osmanlı Devletinin tarihe karışıp, Cumhuriyet’in kurulduğu dönem içerisinde, bütün varlıklarını kaybetmiş bir aile olmakla alacaklardı.
Targan, ailesinin sıkıntılılarının sürdüğü 1924 yılında, ABD başkanı Theodore Roosvelt’in oğlu, yakın dostları olan Archibald Roosvelt’in davetiyle gittiği ABD’de 8 yıl yaşadı. New York’taki hayatında, verdiği ud ve viyolonsel resitalleri birer sanat hadisesi olarak değerlendirilmişti. Dönemin önde gelen virtüoz ve münekkitleri Leopold Godowsky, Jascha Heifetz, Auer, Fritz Kreisler ve Muscha Elman gibi isimler, ABD’nin önde gelen yayın organları için kaleme aldıkları yazılarda Targan’ı, Pagannini ve Segovia gibi ünlü müzisyenlerle kıyaslamışlardı.
ABD hayatının sekizinci yılında, 1932’de geçirdiği bir tiroid ameliyatının ardından, hekimlerce bir müddet sahne heyecanından ve yorgunluktan kaçınması tavsiye edilmesi üzerine Türkiye’ye dönen Targan, 4 Aralık 1934 Salı günü, Beyoğlu’ndaki Fransız Tiyatrosunda büyük ses getiren bir resital verdi. İstanbul’da kaldığı dönemde, ABD’de ortaya koyduğu çizgiüstü sanat varlığı bilinmesine rağmen, Türkiye’de kendisine herhangi bir görev verilmemiş; bu durumdan rahatsızlık duyan bazı entelektüeller tarafından yetkililerin dikkatleri çekilmeye çalışılmışsa da başarılı olunamamıştı. Genç Türkiye’nin müzikte kurumlaşmaya çalıştığı devrin içindeki bu en verimli olabileceği çağında kendisine herhangi bir görev verilmeyen Targan, o günlerde aldığı bir davetle Irak’a gitti. ABD’den sonraki ikinci ve daha uzun gurbet hayatında Targan, batı ve doğu musikileri ile resim-heykel bölümlerinden oluşan Bağdad Güzel Sanatlar Akademisini kurdu ve yönetti. Yakın akrabaları olan Irak Kraliyet ailesinin tanıdığı imkânlarla, temelinden çatısına kadar kendi eseri olan bu okulda, 14 yıl boyunca yetiştirdiği ve sonraki yıllarda ünleri ülkelerinin dışına taşan birçok musiki adamının arasında Münir ve Cemil Beşir kardeşler ile Selman Şükür gibi isimler bulunuyordu.Bağdad’daki görevinden, geçirdiği bir rahatsızlık sonucunda ayrılıp İstanbul’a döndüğünde yıl 1948’di ve 56 yaşındaydı. Sadeddin Arel’in istifasıyla getirildiği Belediye Konservatuvarı İlmî Kurulu başkanlığından, eğitim altyapısına yönelik sözler yerine getirilmediği için 1951’de istifa edecekti. 8 Nisan 1950’de 58 yaşındayken ilk ve son evliliğini şöhretli ses sanatkârı Safiye Aylâ ile yapan Targan’ın 17,5 yıllık evliliği, vefatıyla son bulacaktı.
Son büyük resitalini 1953’te Beyoğlu’ndaki Saray Sinemasında veren ve musiki sanatında eriştiği olağanüstü çizginin yanı sıra, portre ve peyzaj dallarında eserler vermiş bir ressam olan Targan’ın çok sayıda tablosu, zaman içinde çeşitli resmi ve özel koleksiyonlarda yer aldı. İki Abdülhak Hâmid portresinden biri Topkapı Sarayı’nda, diğeri İstanbul Üniversitesi’nde bulunmaktadır.
Yerli ve yabancı birçok sanatkâr ve aydınla sıkı dostlukları bulunan Targan’ın en yakın arkadaşlarından biri olan Mehmed Âkif, ünlü Safahat’inin yedinci kısmını, “Şark’ın tek dâhî-i san’atı Şerîf Muhyiddin Beyefendi’ye hâtıra-i tâ’zim” cümlesiyle kendisine ithaf etmişti. Filozof Rızâ Tevfik ve Ârif Nihat Asya gibi şairlerin de Targan için yazdığı şiirler bulunmaktadır.
1920’de yazdığı ud metodu, 75 yıl sonra 1995’de bir amatör müzisyen tarafından yayımlanabilen Targan Türkiye’de, ABD’de ve çeşitli Arap ülkelerinde çok sayıda plak çalışmasında bulunmuştu. Terekesindeki orijinal belgelere dayanarak hazırlanan hakkındaki ilk ayrıntılı yayın, 2001 yılında “Şerif Muhiddin Targan – Peygamber Torununun Müziği” adıyla Mehmet Güntekin tarafından yapıldı. 2018 yılında ise Bilen Işıktaş imzasıyla ve “Peygamber’in Dâhî Torunu - Şerif Muhiddin Targan” başlığıyla çok geniş bir belgesel-kitap çalışması yayınlandı.
13 Eylül 1967’de 75 yaşındayken İstanbul’da vefât eden Şerif Muhiddin Targan, Zincirlikuyu Mezarlığı’nda medfundur.
Yazar: Mehmet Güntekin