İstanbul kara surlarının Marmara Denizi’ne yakın bölgesindeki Yedikule Hisarı, surlar üzerindeki en önemli kapı olan Altın Kapı’nın (Porta Aurea) iç kısmında yer almaktadır. Roma dönemi imparatorluk alaylarının şehre girişlerinde kullanılan bu kapı, zafer taklarını andıran üçlü giriş açıklıkları ve onların her iki yanında inşa edilen mermer kaplı iki büyük yapıdan (pilon) oluşmaktadır. Savunma amacıyla zaman içinde girişleri küçültülen ve bazı bölümleri duvar örülerek kapatılan bu kapının II. Theodosius (413-439) döneminde, kara surlarının inşası sırasında, 423-425 tarihleri arasında yapıldığı kabul edilmektedir. İstanbul’dan Roma’ya uzanan “Via Egnetia” üzerinde yer alan bu önemli yapı, İstanbul surlarının en görkemli kapısıdır.
Bir dönem üzerinde surların dışına bakan yönde;
-AVREA SAECLA GERIT QVI PORTAM CONSTRVIT AVRO
“Kapıyı altın yaptıran, altın bir devir yarattı.”
iç yüzünde ise; -HAEC LOCA THEVDOSIUS DECORAT POST FATA TYRANNI
“Tiranı yok ettikten sonra Theodosius burasını inşa ettirdi.” sözleri okunmaktaydı.
1390 yılında İoannes V. Palaiologos şehrin sürekli tehdit altında olmasından dolayı, bu kapının çevresine iki kule yaptırarak güvenliğini artırmaya çalışırsa da Sultan Yıldırım Bayezid’ın müdahalesi sonucu bu kuleleri yıktırmak mecburiyetinde kalır. Tursun Bey “... Ve Ayasofya’yı ve sûr-ı Kostantiniyye’yimeremmet idüp, binâsını tecdîd itti. Ve denize ve kuruya hükmi der bir kûşede bir ahmedek yaptı, muhkem burgâzlar ile kurşun örtülü.
İrtifâʻı bir mertebedür ki, iki günlük yoldan görünür...” diyerek Yedikule Hisarı’nın yapımından bahseder.Dönemin tanığı olan Dukas, 1459-1460 kışında,Fatih Sultan Mehmed’in Altın Kapı denen hisarıyapmaya başladığını yazar. Kritovulos’da benzerşekilde; “... Hrysi Pyli (Yedikule) yakınlarında, birzamanlar imparatorların hisarının bulunduğu yerdesağlam bir hisar inşa edilmesini buyurdu...” açıklamasıile hisarın yapımından söz eder.Türkler tarafından “Yedikule Hisarı”, yabancılar tarafından“Château des Sept-Tours” olarak adlandırılankara surlarının Marmara kıyılarına yakın bölümündeinşa edilen bu yapı, oldukça düz bir arazidekurulmuştur. Beşgen formundaki yapı, üç köşesindebirer yuvarlak kuleyle ikisi yarım yuvarlak, diğerüçü üçgen şeklinde beş adet burç ile takviye edilmiş yüksek bir surdan oluşmaktadır.
Bu hisarın Altın Kapı dışında, geniş saçaklı bir giriş kapısıyla, kuzey yönünde daha sonraları kapatılan küçük bir koltuk kapısı bulunmaktadır.
Bu kulelerin döneminde Tursun Bey’in, daha sonralarıysa çok sayıda gravürde gördüğümüz şekilde üstlerinin iki kademeli kurşun kaplı çatılar ile bittiği anlaşılmaktadır.
Bu üç kuleden kuzeydoğudaki “Darı” veya “Hazine Kulesi” ile güneydoğudaki “Kız Kulesi” veya “Top Kulesi” silindir şeklinde olup, giriş kapısının solunda kalan ortadaki kule ise çokgen formundadır. Genellikle Zindan Kulesi adıyla bilinen bu kule, zaman zaman buraya hapsedilen yabancı tutuklular tarafından duvarlarına yazılan yazılar nedeniyle “Kitabeler Kulesi” adıyla da anılmaktadır.
Altın Kapı günümüzde örülüdür, zaten uzun bir süre önce hemen önünde yer alan ve dışarıyla irtibatı sağlayan köprü yıkılmış olduğu için yalnızca ön sur ile ana surlar arasında kalan araziye erişmek için kullanılabilen ve pylon-pilon adı verilen kapının iki yanında birer giriş kulesi bulunmaktadır. Antik dönem Mısır tapınaklarında benzerlerini gördüğümüz bu girişler, iki masif kule arasında yer alan anıtsal bir kapıdan oluşmaktadır. Altın Kapı’nın kuzeyinde yer alan ve aslında kare planlı olduğu söylenen ve “Pastorama Kulesi” olarak bilinen kulenin ise Sultan III. Ahmed (1703-1730) döneminde sekiz köşeli olarak yenilendiği, bu nedenle de “III. Ahmed Kulesi” adıyla anıldığı bilinmektedir. Marmara’ya doğru yer alan son kulenin ise 1760 depremi sırasında yıkıldığı ve bir daha inşa edilmediği anlaşılmaktadır.
Günümüzde Yedikule Hisarı’na giriş kapısı olarak kullanılan bölümün üstünde de bir kule bulunmakta ve bu kule “Bayrak Kulesi” adıyla anılmaktadır. Fatih Sultan Mehmed döneminde hazine, arşiv ve devlet hapishanesi olarak inşa edildiği düşünülen hisarın yapımının tamamlanması ile birlikte çok sayıda Türk ve yabancı üst düzey devlet adamları için hapishane olarak da kullanılır. Bu arada hisarın orta alanına, tek şerefeli küçük de bir mescit inşa edilir. 1550 yılında İstanbul’a gelen ve bir yıl süresince şehirde kalan Petrus Gyllius muhtemelen içine giremediği ancak dışarıdan izleyebildiği Altın Kapı’dan ve onun üzerinde bulunan heykellerden detaylı olarak bahseder. Evliya Çelebi çok yerde Yedikule’ye atıf yapmasına karşın, hisardan pek bahsetmez, 40 kişi olan Yedikule mehterlerinin sabah ve akşam fasıl ettiklerini, bu geleneğin Fatih Kanunu olduğunu belirtir. Hisarın içinde, mahkûmların kullandığı bir hamam, Yedikule dizdarlığının da İstanbul için önemli bir makam olduğundan söz eder. 1700 yılında artık küçük bir mahalle haline dönüşen Yedikule Hisarı esaslı bir onarımdan geçirilir. Bu arada şehirde meydana gelen çok sayıdaki yangınların zaman zaman Yedikule’ye de zarar verdiği bilinmektedir.
1813 yılında Fatih döneminde yapılan mescit onarılır. 1838 yılında ise bu kez Altın Kapı’nın önündeki bölümün onarımı yapılır. Müller-Wiener bu dönemde Yedikule’nin bir süre “Baruthane” olarak kullanıldığını ileri sürerse de Osmanlı döneminde İstanbul’da bulunan baruthaneler içinde Yedikule ismi geçmez. Zaten Yedikule yapısı nedeniyle baruthane olarak kullanılmaya da müsait değildir. Yedikule içindeki özellikle Piri Reis çizimlerinde gördüğümüz kiremit çatılı, muhtemelen ahşap yapıların hangi amaçla kullanıldığı konusunda net bir bilgi bulunmamaktadır.
Buradaki yapıların kalede ikamet eden muhafızların ikameti için mi, yoksa bir dönem küçük bir mahalle oluşturmak için mi inşa edildikleri sorusuna cevap vermek güçtür.
Yedikule Hisarı, İstanbul için önemli bir yapıdır. Şehri ziyaret eden hemen her gezgin onu merak edip, hakkında yazılar yazar. 1621-1628 yılları arasında İstanbul’da bulunan İngiliz Elçisi Sir Thomas Roe, 1675’de gezgin George Wheler, 1670-1672 yılları arasında şehirde bulunan Guillaume-Joseph Grelot Altın Kapı’nın detaylı olarak tasvirini yaparlar. Bu merakın en önemli nedenlerinde başta geleni Altın Kapı olsa da hisarın hapishane olarak kullanılması, çok sayıda Osmanlı devlet adamı ve yabancı elçinin burada tutuklu kalmasıdır. Üstelik Osmanlı Tarihi’nde başkaca benzeri görülmeyen bir şekilde Sultan II. Osman da (1618-1622) burada katledilir. Yedikule’nin zoraki konukları içinde ünlü yazar Lev Tolstoy’un dedesi Kont Pyotr Tolstoy da bulunmaktadır.
1701 yılı sonlarına doğru Rusya’nın ilk düzenli elçisi olarak İstanbul’a atanan kont, 1710-1713 yılları arasında Osmanlı-Rus ilişkileri nedeniyle bir süre Yedikule’de tutuklu kalır. Bu nedenle Tolstoy Ailesi’ne ait armalarda Yedikule Hisarı motifi yer almaktadır (Resim: 1). Hisarın içinde zaman içinde kamunun kullanımına açık bazı yapılar yapıldığı da bilinmektedir.
1717-1742 yılları arasında Dar-ül Saade (Kızlarağası) Ağası Hacı Beşir Ağa, mescidin hemen yanına bugün mevcut olmayan bir mektep yaptırır. 1869’da ise Midhat Paşa bir İnas (kız) Mektebi inşa ettirir. 1896 yılında Müzeler Genel Müdürlüğü’ne tahsis edilen hisar, 1968 yılında Hisarlar Müdürlüğü adıyla kurulan birime bağlanır ve unutulur.
Yedikule Hisarı’na ait çok sayıda çizim ve gravür bulunmaktadır. Bu çizimlerin ilki, aslı Cristoforo Buondelmonti tarafından çizilen İstanbul görüntüsüne ait Fatih Sultan Mehmed dönemi yapılarının işlendiği geç XV. yüzyıl sonu ile XVI. yüzyıl başlarına atfedilen çizimdir. Orijinal nüshası, Düsseldorf Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunan bu çizime göre kara surlarının Marmara surları ile birleştiği köşede yer alan beş kuleli yapı topluğu üzerinde “Arx.xea in qua erarium reginum- Kraliyet hazinesinin muhafaza edildiği sağlam kule” açıklaması bulunmaktadır (Resim: 2). 1500’lü yılların başında Giovanni Andrea Vavassore tarafından çizildiğini düşündüğümüz İstanbul görünüşünde Yedikule ,“Yeni Kale” olarak belirtilmektedir.
Ancak bu görüntü de surlarla çevrili bir avlunun ortasında çok katlı büyük bir yapı olarak resmedilen kulenin gerçek görüntüsüyle bir benzerliği bulunmamakta olup, kendisine yüklenen hazine ve hapishane fonksiyonunu yansıtan görkemli bir bina olarak tasvir edilmiştir (Resim: 3). 1537 tarihli İstanbul minyatüründe Matrakçı Nasuh da Yedikule’yi resmeder (Resim: 4-5). 1578-1581 yılları arasında İstanbul’u ziyaret eden Saloman Schweigger’de Yedikule ile ilgilenir (Resim: 6). Çoğunluğu XVI. yüzyıl, bazıları XVII. yüzyılda çizilen Piri Reis Haritaları’nda da Yedikule kendine yer bulur (Resim: 7-8). Özellikle Nasser D. Khalili Koleksiyonu’nda bulunan çizimde hisarın içinde mescit ve hemen yanında kırma çatılı muhtemelen Hacı Beşir Ağa’nın yaptırdığı mektep binası ile çok sayıda kiremit örtülü yapının bulunduğu görülmektedir. Yedikule ile ilgili en detaylı görüntülerden biri Venedik Correr Müzesi’nde bulunan bir gravürdür (Resim: 9). Bu çizimde Fatih döneminde yapılan cami ile birlikte çok sayıda konut görülmektedir. Benzer bir çizim ise Viyana Milli Kitaplığı’nda bulunan Francesco Scarella’ya aittir.
Bu çizimde de hisarın içini boydan boya kat eden ve son restorasyon sırasında ortaya çıkarılan antik yol ile çok sayıda yapı görülür (Resim: 10). Az bilinen bir diğer çizim ise 1686 tarihli Francesco Zuccarelli’nin gravürüdür (Resim: 11). Genel olarak Altın Kapı’nın resmedildiği bu gravürün arka planında hisarın içindeki yoğun yerleşmede kısmen kendine yer bulmuştur. Hemen hemen hiçbir kaynakta yer almayan bir Rus gravüründe çevresi biraz abartılı olsa da Yedikule görülmektedir (Resim: 12).
Daha geç döneme ait bazı haritalarda örneğin; 1807 tarihli Kauffer Haritası’nda, hisarın içinde caminin yanı sıra askerlere ait olduğu belirtilen çok sayıda yapı bulunmaktadır (Resim: 13). 1845 tarihli Mühendishane-i Hümayun Haritası’nda hisarın içinde çok sayıda ağaç ile yalnızca mescide ait bir leke yer almaktadır (Resim: 14). 1922 tarihli Necib Bey Haritası’nda ise Yedikule Hisarı’nın içi tümüyle boş olarak gösterilmiştir (Resim: 15).
Albert Gabriel 1943 yılında yayımladığı “Chateaux Turcs du Bosphore” isimli araştırmasında Yedikule Hisarı’na geniş bir bölüm ayırır. Yedikule’nin restitüsyon planı ve orijinal külahlı halini içeren bir perspektif hazırlar. Hisarın kulelerinin plan ve kesitlerinin rölövelerini sunar; oldukça detaylı olan bu çalışma, Ekrem Hakkı Ayverdi’nin daha sonraki çalışmalarına öncülük yapar (Resim: 16-17).
1955 yılında başlayan hazırlıklar sonrası Mimar Cahide Tamer’in 1958’den itibaren üstlendiği restorasyon çalışmaları 1970 yılına kadar aralıklarla devam eder. 1970 yılından sonra önemli bir onarım yapılmaz. İstanbul Festivali kapsamında birkaç yaz boyu konserler düzenlenirse de yapının can ve mal emniyetini tehdit ettiği söylenerek bu faaliyete de son verilir. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın benzeri pek çok yapıda olduğu gibi var olanı görmezden gelmesi sonucu bu hisar da kaderine terk edilir. Osmanlı’nın son dönem bakanlarından birine atfedilen bir söz vardır; “... Şu okullar olmazsa maarifi ne güzel idare ederdim...” Şu kültür mirası olmasaydı, biz bu bakanlığı ne güzel idare ederdik anlayışı pek çok kültür varlığının yok olmasına, kullanım fonksiyonu belirlenmeden yapılan restorasyonlar sonucu kamunun kaynaklarının israf edilmesine yol açmaktadır.
Tüm dünyada Yedikule Hisarı kadar eski ve geniş bir hikâyesi olmayan pek çok kale restore edilip, gerek bulundukları ülke halkına, gerekse yabancı turistin kullanımına açılmakta, gelir getirici olarak değerlendirilmektedir. Bugünkü durumu ile Yedikule Hisarı’nın ne kendisine, ne de çevresine ekonomik bir katkısı yoktur, devamlı olarak bakım isteyen bu yapıya fırsat buldukça ülkemizin kısıtlı kaynaklarından ayrılan ödeneklerle ayakta kalması için onarım yapılmaktadır. 15.000 m2 büyüklüğünde bir açık alana, ikisi Altın Kapı’nın yanında olmak üzere beş burcu içinde oldukça büyük bir kapalı alana sahip olan bu yapının çağdaş olanaklarla kullanıma açılması için eksik olan nedir?
Altın Kapı’nın örülen duvarlarının sökülerek onarımı sonrası, bir dönem var olan köprünün örneğin; İstanbul için çizildiği söylenen Leonardo da Vinci Köprüsü’nün burada inşası ile Yedikule Mezarlığı Sokağı’ndan giriş sağlanamaz mı? Kulelerin üzerine bir dönem var olduklarını bildiğimiz görkemli külahlar yeniden yapılamaz mı? Hisarın içine tıpkı Pueblo Espana veya Tiran Kalesi’nde olduğu gibi bazıları geleneksel evler niteliğinde, bazıları modern mimari örneği olan tek veya iki katlı yapılar yapılıp sanat evi, hediyelik eşya satışı, lokanta, kafeterya, kitapçı, antikacı, cam veya deri üretimi yapan zanaatçı veya sanatçıların kullanımına tahsis edilemez mi? Avlunun bir bölümünde yaz aylarında konserler, gösteriler düzenlenemez mi? Her akşam Altın Kapı’dan giren ve Hisar içini kat ederek Yeni Kapı’dan dışarı çıkan bir Mehter gösterisi yapılamaz mı? Bunun için akıl ve çalışma dışında neyimiz eksik?
2019 Yerel Yönetim seçimleri sonrası Fatih Belediyesi, giderek harap olan Yedikule’nin onarım ve çağdaş olanaklarla kullanımı için harekete geçerek, bakanlıktan Yedikule’nin bir süreliğine kendilerine devrini talep eder ve başarılı olurlar. Son aylarda yapılan yoğun çalışma ve emekle, hisarın orta avlusu yeniden düzene sokulur ve yeşil alan haline getirilir. Şu sıralarda Yedikule Hisarı’nın geleceği konusunda bazı çalışmalar yapılıyor. Dilerim, yukarıda sözünü ettiğim radikal düzenlemeleri içeren ve ülkemiz kültür varlıkları için bir çıkış yolu olduğuna inandığım düşünceleri kapsayan bir çalışma gerçekleşir. Yüzyılı aşkın süredir kendine uzanacak bir eli bekleyen Yedikule Hisarı’na gereken ilgi ve özeni göstererek, çalışmaları başlatan Fatih Belediye Başkanı Ergun Turan’a bu vesile ile teşekkür etmeyi bir borç bilirim.
Yazar: Dr. M. Sinan Genim